21 Mayıs 2010 Cuma

İNSANDAKİ HAKİKATLER MUCİZE DİNAMİK: HIZ


Bizler hiç farkında değilken hem kendi vücudumuzda hem de çevremizde hayatımızı sürdürebilmemiz için gerekli olan işlemler, tam da olmaları gereken süratle gerçekleşirler. Bu hızı örneğin beyin hücrelerinin hızla birbirleriyle iletişim kurmalarında, gözden, kulaktan, burundan, dilden ve deriden gelen sinyallerin hızla elektrik sinyaline çevrilip sinir hücreleri aracılığıyla beyne ulaşmasında, bitkilerin fotosentez gibi son derece kompleks bir işlemi gerçekleştirmelerinde, bizden milyonlarca kilometre uzakta olan Güneş'in ışığının olağanüstü bir hızla bize ulaşmasında, sesin hızında ve daha pek çok olayda görebiliriz.

Bu işlemlerdeki olası bir saniyelik bir gecikme bile insanlara büyük zararlar verebilecekken böyle bir gecikme hiçbir zaman yaşanmaz. Tüm işlemler en uygun süratle, kusursuzca gerçekleşir. Bizler de bu sayede hayatımızı hiçbir aksaklık yaşamadan sürdürebiliriz.

Gözdeki Hız



Siz bu cümleyi okuyup bitirinceye kadar gözünüzde yaklaşık yüz milyar (100.000.000.000) işlem yapıldı. Saatte 500 km hızla beyne mesaj ileten 600 bin sinirle beyne bağlı olan göz, aynı anda 1.5 milyon mesaj alıp bunları düzenler ve beyne gönderir.

Göze gelen ışık ışınları korneadan, gözbebeğinden ve ardından da mercekten geçer. Saydam tabakanın bükümlü üst yüzeyi ve mercek, ışınları kırar ve nesnenin (resmin) görüntüsü ters çevrildikten sonra retinaya ulaşır.

Işığa duyarlı hücreler (reseptörler; koni ve çubuk hücreler) ışığı elektrik sinyallerine çevirir ve sinir uçlarına uyarı olarak yollarlar. Retinadan gelen görüntü orjinaline göre baş aşağı durumda ve ters taraftadır. Ancak beyin yeniden yorum yaparak görüntünün düz olmasını sağlar. Bu elektriksel uyarılar beyne nesnenin çeşidi, büyüklüğü, rengi, uzaklığı hakkında haber götürürler ve tüm bu dizi işlemler saniyenin onda biri kadarlık bir sürede gerçekleşir. Görme gerçekleşirken bir saniyede meydana gelen işlem sayısı şu an mevcut hiçbir bilgisayarın yapamayacağı kadar yüksektir.

Kalpteki Hız

Bizler hiç farkında değilken vücudumuzdaki 100 trilyon hücre, damarlarımızda dolaşan kan ve tüm organlarımız muazzam bir hızla görevlerini yerine getirmektedirler.




Kalp dakikada 70 kere ve her yıl yaklaşık 37 milyon kereden fazla hareket eden bir kastır. Bir insanın ortalama hayatı boyunca ise yaklaşık 2.5 milyar vuruş yapar ve yaklaşık 300 milyon litre kan pompalar. Kalp, uyuduğunuz zaman bile saatte yaklaşık 340 litre kan pompalar. Bir başka deyişle kalbimiz bir arabanın yakıt deposunu saatte 9 kere doldurur. Bedensel hareketler sırasında, örneğin koşarken, temposunu daha da artırır ve saatte yaklaşık 2 bin 270 litre kan pompalar. Eğer kalp böyle hızlı çalışmasaydı ve bu kadar çok işi bu kadar kısa aralıklarda gerçekleştirmeseydi kan vücudun dört bir yanına gereken zamanda pompalanamayacak bu da tüm organların işlevlerini yapmasını engelleyecekti.
Hiçbir kalp, pompaladığı kanı temizleyecek bir akciğer olmadıktan sonra, tek başına herhangi bir bedeni bir dakikadan fazla yaşatamaz. Bu durumda dolaşım sisteminin tek bir anda tüm parçalarıyla var olmuştur. Bu da, kalpteki ve dolaşım sistemindeki kusursuz bir tasarımı yani yaratılmışlığı gösterir ve Alemlerin Rabbi olan Allah'ın eşi benzeri olmayan yaratma sanatını tanıtır.

Kanın Pıhtılaşmasındaki Hız

Vücudun herhangi bir bölgesinde bir kanama olduğunda yaranın bulunduğu bölgedeki proteinler, enzimler ve hormonlar hızla kendi aralarında haberleşip pıhtılaşmayı sağlayacak mekanizmayı oluştururlar. İlk yardım trombosit adı verilen kan plakçıklarından gelir. "Von Willebrand" isminde bir protein ise, kaza yerini işaret ederek trombositleri gördüğünde önlerini keser ve olay yerinde durmalarını sağlar. Olay yerine gelen ilk trombosit, özel bir madde salgılayarak, diğer ekipleri olay yerine çağırır. Bu arada, vücutta yer alan 20'ye yakın enzim biraraya gelerek yaranın üzerinde trombin adında bir protein üretmeye başlar. Trombin sadece açık yaranın olduğu yerde üretilir. Bu proteinin üretimi tam zamanında başlamalı ve tam zamanında durdurulmalıdır. Başlama ve durdurma emrini trombini üreten enzimler kendi aralarında verirler.



Burada bahsedilen enzimler, proteinler, cansız, şuursuz, kör atomların farklı şekillerde dizilmelerinden oluşmuş yapılardır. Bunların her biri, yaralanma olayının en başından beri bir görev üstlenerek, en acil şekilde akan kanı durdurmak için organize olurlar, ilaç üretir gibi gerekli proteinleri üretirler, yardım için diğerlerine haber gönderirler, diğerleri haberin mahiyetini anlayıp hızla olay yerine gelir ve her biri görevini eksiksizce yerine getirir.

Sistem en küçük ayrıntısına kadar kusursuz bir şekilde büyük bir hızla çalışmaktadır. Eğer bu hayati sistemde bir aksaklık olsaydı, kalp, akciğer veya beyin gibi hayati organlara giden yollarda tıkanma, kan kaybından ölme gibi durumlarla karşılaşırdık.

Burada çok küçük bir bölümünü incelediğimiz, fakat tüm yaşamımızı kuşatmış olan bu son derece dengeli hız, Allah’ın insanlara rahmetinin delillerinden sadece biridir. Hem kendi vücudumuzda hem de evrenin her köşesinde yaşam için gerekli olayların olması gereken en uygun süratle gerçekleşmeleri, belki de hiç farkında olmadığımız bir nimettir. Meydana gelen her olayın hızının, ihtiyaca uygun olarak son derece hassas bir şekilde ayarlanmış olması sayesinde yaşam mükemmel uyumuyla devam eder.



YUMURTLAMA ANI





Yumurta serbest bırakılmadan kısa bir süre önce, olgunlaşmış foliküldeki dokular enzimler tarafından parçalanır. Folikül, yumurtalığın yüzeyinde bulunan içi sıvı dolu bir kesedir. Bu olay kırmızımsı bir çıkıntı oluşmasına neden olur. Bir süre sonra da bir delik belirir ve bu deliğin içerisinden destek hücreleri tarafından korunan yumurta çıkmaya başlar. Yumurta çıktıktan sonra, onu rahime taşıyacak olan fallopia kanalına girer.

Modern embriyolojinin bulgularıyla insanın Kuran'da tarif edilen oluşum aşamaları, tam bir uyum içindedir. Alemlerin Rabbi olan Allah bu gerçeği yüzyıllar öncesinden insanlara bildirmiştir.
O'dur ki, sizi topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo) yarattı; sonra sizi bir bebek olarak çıkarmakta, sonra güçlü (erginlik) çağınıza erişmeniz, sonra da yaşlanmanız için size (belli bir ömür vermektedir). Sizden kiminin daha önce hayatına son verilmektedir; adı konulmuş bir ecele erişmeniz ve belki aklınızı kullanmanız için (Allah sizi böyle yaşatır). Dirilten ve öldüren O'dur. Bir işin olmasına hükmetti mi, ona yalnızca: "Ol" der, o da hemen oluverir. (Mümin Suresi, 67-68)



SPERMLER NASIL OLUŞUR?

300 milyon elemana sahip olan bu dev ordu erkeklerin bedeninde bulunur. Ordunun askerleri ise spermlerdir. Boyları milimetrenin yaklaşık %1'i kadar olan spermler hedeflerine, yani yumurta hücresine ulaşmak için oldukça uzun bir yol kat ederler.

Birlikte yola çıkan 300 milyona yakın sperm hücresinden en dayanıklı olan 1000 tanesi yumurtaya ulaşmayı başaracaktır. Dolayısıyla sperm sayısının çok yüksek olması ile birlikte, yumurtanın döllenmesini engelleyebilecek riskler de ortadan kaldırılmıştır.

Bunların içinden de tek bir tanesi yarışı kazanacak ve yumurtayı dölleyecektir. Spermler bu yarışa başlamadan önce ilk olarak erkek üreme organlarında uzun bir yolculuğa çıkarak olgunlaşma aşamalarından geçerler. Bu olgunlaşma safhalarında spermlerin pek çok yardımcısı vardır.

Spermlerin yaşayabilmeleri için bulundukları bölgenin serin olması gerekmektedir. İnsanın normal vücut ısısı 37°C'dir. Bu, spermler için öldürücü bir sıcaklıktır. Bu nedenle spermler vücudun içinde yaşayamazlar. Testislerin en büyük özelliği ise vücudun dışında olmasıdır. Allah erkek bedeninde yarattığı bu özel tasarım sayesinde, spermlerin oluşmasına en uygun ortamı hazırlamıştır.

Erkek üreme organları olan testisler gerek konumları, gerek üretim kapasiteleri, gerekse içerdikleri sistemlerle birer tasarım harikasıdırlar.





Testisler çeşitli kanalcık sistemlerinden oluşur. Oldukça geniş bir alana sahip olan bu kanalcık sistemi sayesinde milyonlarca spermin hızlıca oluşabileceği ve kolaylıkla stoklanabileceği bir mekan elde edilmiş olmaktadır. Hızlı üretimin ve stoklama işleminin neden gerekli olduğu ise, bir yumurtanın döllenmesi için üretilen 200-300 milyonluk sperm miktarına bakıldığında anlaşılmaktadır. Üretim miktarı göz önüne alındığında minyatür fabrikalar olarak nitelendirilebilecek testislerde, sperm üretiminin gerçekleştiği ve toplam uzunlukları yaklaşık 500 metreyi bulan 1000'e yakın kanalcık vardır. Bu kanalcıklar "seminifer tüpçükler" olarak adlandırılır. Her birinin ortalama uzunluğu yaklaşık 50 cm olan kanalcıkların içerisinde zaman içinde gelişerek spermleri oluşturacak sperm ana hücreleri bulunur.

Sperm ana hücreleri (spermatogonium) seminifer tüpçüklerinin çeperlerinde yer alır. Bir süre sonra çoğalmaya başlayan bu hücreler bir mitoz ve iki mayoz bölünme gerçekleştirirler. Önceki bölümde belirttiğimiz gibi, döllenmeden sonra babadan gelen spermden bebeğe aktarılacak olan kromozom sayısının 23 olabilmesi için, sperm ana hücreleri mayoz bölünme geçirerek kendi kromozom sayılarını yarıya indirirler.

Bu bölünmeler sonucunda 4 tane "spermatid" adı verilen hücre oluşur. Ancak bu hücreler dölleme özelliğine sahip değildir. 23 kromozomlu olan bu küremsi hücrelerin dölleyebilme özelliği kazanmaları için yeni değişikliklere ihtiyaç vardır.

Erkek üreme sistemindeki bu önemli ihtiyaç düşünülmüş ve tam gereken yere spermatid hücrelerinin gelişimine yardımcı olacak bir hücre grubu yerleştirilmiştir. Mayoz bölünmeden sonraki ilk bir-iki hafta içinde, her spermatid hücre kendisini kuşatan bu yardımcı hücreler (sertoli hücreleri) tarafından fiziksel olarak yeniden şekillendirilecektir. Bu bölünme işlemlerinin son aşamasında ise spermi sperm yapan kuyruk, çekirdek ve spermin baş kısmındaki enzimlerle dolu akrozom gibi yapılar ortaya çıkacaktır.

Bu şekillenme işlemlerinin tümü kanalcıklarda bulunan, biraz önce söz ettiğimiz "sertoli" hücrelerinde gerçekleşir. Uzun kolları (sitoplazmik uzantıları) olan bu hücreler oldukça büyüktür. Sertoli hücreleri gelişmekte olan spermatid hücrelerini kolları ile sıkıca sararak, kendi sitoplazmalarının içine iyice gömülmelerini sağlarlar. Bu şekilde onlara, gelişim süreçleri boyunca besin sağlayacak ve onları sürekli kontrol altında tutacaklardır.

Kuşkusuz burada kısaca özetlediğimiz bu olayda aslında büyük bir mucize gerçekleşmektedir. İnsanın soyunu sürdürmesini sağlayan spermler, sertoli hücreleri dediğimiz, proteinlerden, aminoasitlerden oluşan yapılar sayesinde meydana gelmektedir. Burada bir düşünelim. Bir sertoli hücresinin, daha doğrusu aklı, şuuru, gözü, kulağı, beyni olmayan bir hücrenin kendisini böyle bir göreve adamış olması büyük bir mucizedir. Böyle bir olayın gerçekleşmesi bu hücrenin üstün bir akıl sahibi tarafından kontrol edildiğinin apaçık bir delilidir. Üstelik bu hücrelerin tam gereken yerde, yani spermlerin geliştiği seminifer tüplerde yer alması ve tam gereken özelliklere (örneğin spermatidlere göre daha büyük bir yapıya) sahip olması da insan bedenindeki kusursuz tasarımın milyonlarca delilinden bir tanesidir.


Özel Asidik Ortam

İnsan üreme sisteminde spermlerin yumurtayla karşılaştığı ortam asidiktir. Buna karşı spermde de özel bir zırh bulunur. Peki spermin karşılaştığı bu asidik ortam ne işe yarar?

Bu özel asidik ortam, burada çeşitli mikropların üremesini, sperm canlılığının ve hareketliliğinin korunmasını sağlar. Spermler karşılaştıkları bu ortam sayesinde vajinada ortalama 72 saat canlı kalabilir. Eğer bu şekilde bir ortam olmasaydı ya da spermin üzerined koruyucu bir zırh olmasaydı spermler hemen ölür ve insan hayatı devam edemezdi.
kendilerini bekleyen zorlu engellere, ölümcül tehlikelere rağmen asla vazgeçmeyen bir ordu. Bu ordunun elemanlarının hedeflerine ulaşabilmek için kat etmeleri gereken mesafe ise kendi boyutlarından yüz binlerce kat fazla olsun. Bu kadar kalabalık ve böylesine zorlu bir yolculuğa çıkan bir ordunun hedefe ulaşabilmesi için elbette ki yardımcılara, yol göstericilere, ek teçhizatlara ihtiyacı olacaktır.

Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkca göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiç bir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir.(Hac Suresi, 5)

ENDORFİN MUCİZESİ





Endorfin, insan vücudunda ağrıyan dokularda ağrının azalması için beyin dokuları tarafından üretilen hormonlara verilen isimdir. Hormonun işlevi, ağrının şiddetini azaltmak ve vücuda daha az rahatsızlık vermesini sağlamak için sinirleri uyuşturmaktır.
Bütün özelliklerinde de görüldüğü gibi bedenimizdeki yapı bize ondaki kusursuz tasarımı yani "yaratılmışlığı" gösterir ve kendisini tasarlayanı tanıtır. Kendisi görünmeyen ama yarattığı herşeyde bize kendisini tanıtan, Alemlerin Rabbi olan Allah'ı tanıtır:
İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'ndan başka ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır, öyleyse O'na kulluk edin. O, her şeyin üstünde bir vekildir. (En'am Suresi, 102)



DERİMİZDEKİ BAKTERİLER





Kolunuzu önünüze uzatıp şöyle bir baktığınızda ne görüyorsunuz? Herhalde 200’den fazla bakteri türünün kaynadığı bir minyatür hayvanat bahçesi değil. Ama durum bu. Koldan aldıkları örnekler üzerinde çalışan New York Tıp Okulu araştırmacıları, 250’ye yakın bakteri türü saptadıkları gibi, bunlardan bir kısmının da tümüyle yeni türler olduklarını söylüyorlar. Yıllar içinde insan derisi ü zerinde varlığı saptanan bakteri türlerinin sayısı yaklaşık 50’nin üzerinde.

Bakterilerle ilgili bilgi birikiminin çoğuysa bugüne kadar kültür kaplarında yapılan üretim çalışmalarından gelmiş durumda. Yeni araştırmanın farkı, 6 kişiye ait deri örneklerinden elde edilen bakterilerdeki ribozomal DNA’ların genetik açıdan incelenmesi. ilk incelemede ortaya çıkan tür sayısı 182 iken ikincisinde buna bir 65 tür daha eklenmiş. Bunların yarısı kadarı, bol bulunduğu bilinen bakteri gruplarına ait; yaklaşık % ’lik bir kesim de literatürde henüz tanımlanmamış yepyeni türler. İginç bir bulgu da, her bir bireyin, türlerin bileşimi bakımından büyük ölçüde kendine özgü bir populasyon barındırıyor olması. Bunun olası açıklamasıysa insan derisinin özelliklerinin kifliden kifliye önemli farklılıklar içermesi. Araştırmacıların bundan sonraki hedefleri, çalışmanın benzerini egzema gibi belirli deri rahatsızlıkları olan kişilerde tekrarlamak.

Derimizden, bağırsaklarımızın en derin girintilerine kadar, bakteri kolonileriyle kuşatılmış bir kültür yığını. ABD'deki Idaho Üniversitesi'nden Carolyn Bohach'a göre: " 2-2,5 lt. bir kavanoz, vücudumuzdaki bakterileri doldurmak için yeterlidir. Emziren kadınlarda, meme bezleri de birer bakteri yuvasıdır."
İnsan hücresine oranla çok küçük olan bakteri hücrelerinin sayıları, araştırmaya göre, insan hücrelerininsayısından, 10 kat fazla! Bakterilerin vücudumuza yerleşmesi, doğumla başlıyor. Daha doğarken bebekler, ağız dolusu bakteri yutuyor. Başta anne derisi, anne sütü olmak üzere,bakteri kaynağıçok. Bu bakteriler ağız, burun gibi deliklerden girerek; sindirim sistemine ulaşıyor ve bağırsaklarda kampkuruyorlar. Belirli bir zaman diliminde, bağırsakta bulunan bakteri türü sayısının; 500'den fazla olduğu tahmin ediliyor.

Allah, yeryüzünü sizin için bir karar, gökyüzünü bir bina kıldı; sizi suretlendirdi, suretinizi de en güzel (bir biçim ve incelikte) kıldı ve size güzel-temiz şeylerden rızık verdi. İşte sizin Rabbiniz Allah budur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir.
(Mümin Suresi, 64)

GÜNEŞ IŞINLARININ İNSANA YARARLARINDAN BİRİ DAHA
“Journal of Epidemiology and Community Health” dergisinde yayınlanan California üniversitesi bilim adamlarının araştırmasında, ekvatordan uzak olan, güneş ışığının az olduğu ülkelerde akciğer kanseri oranının yüksek olduğu belirlendi.

Çeşitli kıtalardaki 111 ülkedeki verileri inceleyen bilim adamları, akciğer kanserinde vakaların yüzde 85’inin sebebi sigara olsa da, güneş ışığı eksikliğinin de faktörlerden biri olduğunu belirttiler.

Güneşten alınan D vitaminin, vücuttaki hücre ölümünden sorumlu faktörleri teşvik ederek tümör büyümesini önlediği belirtiliyor.

Vücudun ana D vitamini kaynağı UVB ışınının ekvatora yaklaştıkça arttığını hatırlatan bilim adamları, araştırmada ekvatordan uzak ülkelerde akciğer kanseri oranının en yüksek, ekvatora yakın ülkelerde ise en düşük olduğunu saptadıklarını bildirdi.

Gaybın anahtarları O'nun katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve her şey) apaçık bir kitaptadır.
(Enam Suresi, 59)

SİNİR HÜCRELERİNDEKİ MOLEKÜLER SEVK EDİCİ


Araştırmacılar, ilk kez, sinir hücrelerinde iletimi teşvik eden bir peptidi fark etti. Buluş, bilim adamlarının sinir hücresi fonksiyonunu daha iyi anlamalarını ve sinir tahribatıyla alakalı hastalıklar için olası tedavileri denemelerini sağlayabilir.
Brown Tıp Fakültesi profesörü Elaine Bearer tarafından yönetilen araştırmanın sonucu ”Proceedings of the National Academy of Sciences” in internet üzerindeki erken baskısında yayımlandı. Araştırmanın sonucuna göre, bir peptid ya da protein parçacığı, sinapsa yüklenmeyi yöneten bir kod gibi davranarak, biyolojik materyalin moleküler motor mekanizmasına bağlanmasını sağlayabilir.
Bu peptid, amiloid prekürsör protein(APP)’den geliyor. APP, Alzheimer hastalarının beyinlerindeki plakların temel öğesini oluşturuyor. Bilim adamları, APP’nin bu plakları bozabileceğini ve oluşturabileceğini, ayrıca bu proteindeki mutasyonların Alzheimer hastalığının erken başlangıcına sebep olabileceğini biliyorlar. Buna rağmen, sağlıklı sinir hücrelerindeki APP fonksiyonu çok az anlaşılabilmiş durumdaydı.
Araştırma ayrıca sinir hücrelerindeki “kompleks intraselüler transport sistemi”(karmaşık hücrelerarası iletim sistemi) konusunu da aydınlatıyor. Bu iletim sistemi sinir hücre fonksiyonu için önemli, çünkü proteinleri ve RNA’yı hücre gövdesinden sinapsa, ince akson yolunu kullanarak getiriyor. Bilindiği gibi sinapslar, sinir sisteminde bilgi değişiminin ve depolanmasının yapıldığı temel bölgeler. Bu değerli bağlantılar olmasa; nöronlar iletişim kuramaz. Hafıza olmaz. Öğrenme olmaz. Ve nöronlar ölür.
“Bu nöronal iletim sistemi inanılmaz önemli. Fakat, şimdiye kadar, motora yükünü neyin yüklediğini ve bu yükü nereye götüreceğini kimin söylediğini bilmiyorduk. Çalışmamız gösterdi ki; bizim yük-motor bağlayıcımız, kısa bir peptid kadar basit.” diyen Bearer şunları söylüyor: “Bu moleküler sevk edicilerden ilkini bulduk: Alzheimer proteini APP’den kısa bir peptid."
Bu örnekte de görüldüğü gibi insan vücudundaki organların ve sistemlerin hepsi "mucizevi" özelliklere sahiptir. Bu özellikler incelendiğinde insan, varlığının ne denli ince hesaplara dayandığını ve yaratılışındaki mucizeleri görecektir ve Allah'ın sonsuz ilmini ve insan üzerindeki kusursuz sanatını bir kez daha kavrayacaktır.



DİŞLERİN OLUŞUM AŞAMASINDAKİ MUCİZE





Dişler meydana gelirken milyonlarca hücre, önce kalsiyum depolayıp ardından yan yana gelerek büyük bir blok oluşturur. Bu bloğun şeklini de yine bloğu inşa eden hücreler belirlerler. Bu noktada büyük bir yaratılış mucizesi görülmektedir. Örneğin alt damakta bulunan hücreler, kendilerinden uzakta bulunan üst damaktaki hücrelerin nasıl bir şekil inşa ettiklerini adeta çok iyi bilirler. Her iki hücre grubu da ürettiği dev bloğu, kendisine karşı gelecek blokla birbirlerine en uygun şekilde üretirler. Böylece çene kemiği kapandığı zaman üst damakta bulunan bir azı dişi ile alt damakta bulunan bir azı dişi birbirlerine en uygun şekilde otururlar. Bu şekilde herhangi bir uyumsuzluk olması insan için rahatsızlık verici durumlar oluşturur. Ancak bu gerçekleşmez ve 32 kalsiyum bloğundan oluşan karmaşık yapı, birbirlerine en uygun şekilde inşa edilir.

Açıktır ki vücuttaki bütün hücrelere olduğu gibi dişleri oluşturan hücrelere de sahip oldukları özellikleri veren üstün güç sahibi Allah'tır. Her özelliğiyle Allah'ın yaratma sanatındaki kusursuzluğu ve örneksizliği bizlere gösterir.



İNSAN VÜCUDUNDAN 10 MÜKEMMELLİK ÖRNEĞİ

Şüphesiz insan vücudunun her bir parçası bir mükemmellik örneğidir. Ancak bazıları var ki, ya eksikliğinin hayata mal

oluşuyla ya da olağanüstülüğüyle öne çıkıyor. İşte onlardan bir demet...

1) Ağrı duyusu
Ağrı duyusu, vücudumuzdaki olumsuzluğu bildirerek önlem almamızı ve vücudumuza zarar gelmesinden kaçınmamızı sağlayan, en önemlisi de kendimize zarar vermemizi engelleyen koruyucu bir sistemdir. (www.turk-bilim.com)





Ağrı duyusundan yoksun olarak dünyaya gelen çocuklar, hiç ağrı hissetmedikleri için, kendi kendilerinin dişlerini sökerler, gözlerini çıkarırlar ve dillerini yerler. Neticede kısa sürede yaşamlarını yitirirler. Çünkü ağrı hissetmemek demek, kendini çevrenin olumsuz etkilerinden koruyamamak demektir.

2) Negatif feed-back sistemi
Vücudumuzda her an pek çok reaksiyon gerçekleşir. Bu reaksiyonların sonucunda gereksinim duyduğumuz bazı ürünler oluşur. Peki bu reaksiyonlar ne zaman işlemesi gerektiğini, ne zaman durması gerektiğini, ne zaman hızlanması ya da yavaşlaması gerektiğini nereden bilir?

Vücudumuzda gerçekleşen bir reaksiyon sonucunda oluşan ürün ortamda azalmışsa, bu ürüne ihtiyaç var demektir. Bu durumda reaksiyon hızlıca işler ki gerekli ürün oluşsun. Yeteri kadar ürün oluştuktan sonra ise, "negatif feed-back" mekanizması gereği reaksiyon durur. Böylece aşırı ürün birikimi engellenmiş olur.

3) Lenf Sistemi
Vücudumuzda kan ile doku arasındaki madde alış-verişi kapiler ile doku arasındaki interstisyel alanda gerçekleşmektedir. Burada kapilerdeki besin ve oksijen dokuya verilirken dokudaki metabolizma artıkları da kapilere geçer. Mantıken burada sıvı birikimi olmaması için kapilerden çıkan madde miktarı ile kapilere giren madde miktarı eşit olmalıdır. Ancak değildir! Kapilere dönen madde miktarı, kapilerden çıkandan azdır. Aradaki bu fark ise, lenf sistemi dediğimiz özel bir sistemle interstisyel alandan toplanıp tek yönlü olarak iletilir ve tekrardan kan dolaşımına verilir.





Lenf sistemindeki olası bir sorunda interstisyel alandan madde toplanamayacağından burada sıvı birikir ve "ödem" dediğimiz tablo oluşur. Lenf sisteminin çalışmaması durumunda 24 saat içinde ölüm gerçekleşir.

4) Hidrojen Tampon sistemleri
Kanımızın H iyonu konsantrasyonu pH değerini belirler. H iyonu konsantrasyonu arttığında pH düşerken (asidoz), H iyonu konsantrasyonu azaldığında pH artar(alkaloz). Kanımızın normal pH değeri 7.35-7.45 arasındadır. Eğer kan pH'sı 7.00'ın altına düşer ya da 7.80'in üstüne çıkarsa yaşam tehlikeye girer.

pH değerinin bu dar sınırlar arasında tutulabilmesi, tampon sistemleri sayesinde olmaktadır. Protein tampon sistemi, fosfat tampon sistemi, hemoglobin tampon sistemi, bikarbonat tampon sistemi gibi sistemler örnek gösterilebilir.

5) Frank-Starling Mekanizması
Vücuttaki tüm çevre dokular, metabolik ihtiyaçlarına göre kendi kan akımlarını düzenlerler. Metabolik ihtiyaç artıp azalabildiğine göre çevre dokulara giden kan miktarı da artıp azalabilir. Bunun sonucunda da çevre dokulardan toplar damarlarla kalbe dönen kan miktarı artar ya da azalır. İşte kalbin gelen bu kanın miktarına göre kasılma gücünü ayarlamasına "Frank-Starling mekanizması" denir. Bu mekanizma sayesinde, toplardamarlarla fazla miktarda kan geldiğinde, kalp daha güçlü kasılarak bu kanın birikmesini önler.

6) Sindirim yolu koruyucu tabakaları
Sindirim yolumuzda ağızdan başlayarak sırasıyla yutak(pharinx), yemek borusu(eusophageus), mide(gaster), ince barsaklar(intestinum tenue) ve kalın barsaklar(intestinum crasum) çeşitli koruyucu yapılara sahiptirler. Özellikle dilimizin üst yüzündeki keratinli epitel tabakası ve yemek borusu ve midedeki mukus tabakası sayesinde elimizle tutamayacağımız kadar sıcak olan çayı içmemiz mümkün olur. Sindirim kanalındaki mukus tabakasının bir işlevi de kaygan bir zemin oluşturup, içeriğinin kolay ilerlemesini sağlamaktır.

7) Portal Venöz Sistem
Vücudumuzda en fazla miktarda aminoasit metabolizması sonucunda oluşan amonyak, zehirli etkiye sahiptir. Aldığımız besinler sindirilip ince bağırsaklarda emildikten sonra direk kan dolaşımına verilirken, zehirli olan amonyak hepatik portal sistem aracılığıyla karaciğere gönderilir. Burada üreye dönüştürülüp zehirsizleştirilmiş olur ve sonra kan yoluyla böbreklere, oradan da idrarla vücut dışına gönderilir.

Hepatik portal sistem olmasaydı amonyak da direk kana geçerdi. Kanda amonyak konsantrasyonu arttığından toksik etki görülürdü.

8) Baroreseptörler
Kan basıncının normal seviyede kalmasını sağlayan önemli sinirsel mekanizmalardan biri, baroreseptör reflekstir. Özellikle karotis bifurkasyonundaki sinus caroticus bölgesinde ve aort kavsinde yerleşmiş olan baroreseptörler (=presoreseptörler=gerim reseptörleri), kan basıncı artışında gerilir. Gerim üzerine merkezi sinir sistemine uyarı gönderilir. Bu uyarıya yanıt olarak otonom sinir sistemi kan damarlarını uyarır ve damarlar genişleyerek kan basıncı düşürülür.

9)Kafatası





Kafatasımız (cranium), tek ve çift kemiklerin oynamaz eklemlerle birleşmesiyle oluşmuştur (istisnası var. Örn: çene kemiği[mandibula]). Kafatasımız, hayati öneme sahip olan beynimizi çepeçevre sarıp dış etkilerden korumanın yanında; görme, işitme, tatma, koklama gibi duyu organlarımızı da barındırır. Böylece baş bölgesine aldığımız en sert darbelerde bile beynimiz ve bu duyu organlarımız zarar görmez.

Kemikleri ilk kez yaratıp sonra da onlara et giydiren Allah, bunu bir kez daha yapmaya kadirdir. Bu gerçek Kuran'da şöyle ifade edilir:
İnsan, bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi o, apaçık bir düşman kesilmiştir. Kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek verdi; dedi ki: "Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?" De ki: "Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir." (Yasin Suresi, 77-79)

10) Kan-testis bariyeri
Kan-testis bariyeri, testiste sertoli hücreleri arasındaki sıkı bağlantılar sayesinde oluşur. Bu bariyer bu bölümdeki hücreleri enfeksiyona karşı korur.

Bağışıklık sistemimiz, embriyonik dönemde karşılaştığı yapıları vücudun "kendi yapıları" olarak değerlendirir ve bunlara cevap vermez. Bu dönemde karşılaşmadığı yapıları ise "yabancı" olarak nitelendirir ve onlarla savaşır. Erkek bireyde sperm üretimi ergenlik (puberte) ile başladığından, sperm hücreleri bağışıklık sistemi için yabancı statüsündedir. İşte kan-testis bariyerinin bir görevi de sperm hücrelerinin bağışıklık sistemi ile karşılaşmasını önlemektir. Bu bariyer olmasaydı, spermleri yabancı olarak niteleyen savunma sistemimiz onlarla savaşır ve infertiliteye sebep olurdu.
İnsana düşen bu gerçeği düşünmek ve kendisini yaratmış olan Allah'ın gücünü takdir edip, O'na şükretmektir. Bunu yapmadığı takdirde ise büyük bir kayba uğrayacaktır.

İNSAN VÜCUDUNDAN İLGİNÇ DETAYLAR
İnsan vücudunun sahip olduğu tüm özellikleri Allah yaratmıştır ve halen de yaratmaktadır.
... Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?... (Bakara Suresi, 259)
Birbirini tamamlayan birçok dengeden oluşan bu sistemin kendiliğinden kör rastlantılar sonucu oluştuğunu iddia etmek elbette ki mümkün değildir. İnsan vücudundaki tüm sistemler Allah'ın yaratma sanatının örneklerindendir.
*İnsan vücudu, kan hücreleri ve kas hücreleri gibi çeşitli tiplerde yaklaşık 100 trilyon hücreden oluşur. 70 kg ağırlığındaki sağlıklı bir insanın vücudunda, 5-6 litre kan vardır ve bu miktar vücut ağırlığının ortalama % 8'ini oluşturur. Kan pH'sı ortalama 7.35 ile 7.45 arasında değişir. Kan plazmasının % 91'ini su, % 9 kadarını katı maddeler oluşturur. Katı maddelerinde % 7'sini proteinler, % 0.9'unu inorganik tuzlar, % 2.1'ini aminoasitler, vitaminler ve hormonlar gibi diğer organik bileşikler teşkil eder.

*Yetişkin bir insanın vücut ağırlığının yaklaşık % 60'ı sudan oluşur. Yeni doğmuş bir bebekte bu oran % 80 civarındadır. Yağsız vücut ağırlığı üzerinden bakıldığında, oran % 70 - 75'e yükselir. Bu hesaba göre 65 kg ağırlığında ortalama bir kişi, yaklaşık 40 kg vücut suyuna sahiptir.

*Vücudumuzda ortalama 30 trilyon eritrosit (kırmızı kan hücresi) bulunmaktadır ve ortalama olarak vücudumuzda bulunan hücrelerin % 30'unu eritrositler teşkil etmektedir. Bununla birlikte insan hücresinde bulunan eritrositlerin dolanım kanındaki ömrü yaklaşık 120 gündür. Vücudumuzda her gün 100 milyar yeni eritrosit oluşmaktadır. Her bir birimlik hacim kan içerinde paketlenmiş eritrositlerin hacim değeri "hematokrit" adını almaktadır. Erişkin bir insanda, normal hematokrit değeri erkeklerde % 40-45, kadınlarda ise % 35 - 45'dir. Bu değer yeni doğmuş bir bebekte % 45 - 60 arası değişir.

*İnsan kanında 30 milyar ile 60 milyar arası lökositin (beyaz kan hücresi) bulunur. Yani her bir lökosit başına 1000 ile 500 arası eritrosit düşmektedir. Yeni doğan bebekte lökosit sayısı 15000 ile 25000 arasında değişirken, doğumu takip eden dördüncü günde 12000'e kadar düşer. Dört yaşındaki bir çocukta 8000 ile 12000 arasında olan lökosit sayısı, erişkindeki değere ancak 12 yaşında ulaşır. Erişkinlerdeki miktarın 10000'i aşması, iltihabi bir hastalığın belirtisidir.

*İnsan beyni 12 milyar nöron (sinir hücresi) ve 50 milyar glia hücresi (neuroglia) içerir. [Glia hücreleri sinir hücrelerini beslenmelerine ve metabolizmalarına yardımcı olmak suretiyle destekler ve korurlar.] Bu arada her bir nöron, 1000 kadar diğer nöronla ilişki içinde olduğundan, beyin oldukça karmaşık bir sinir dokusuyla çevrili olmaktadır.


*Böbreklerden dakikada 500-600 mL kan geçer. Bu da kalpten pompalanan kanın % 25'idir.

*Her böbrek 1 ile 4 milyon arası nefron içermektedir.

*İnsanın vücudunda dolaşan kanın yaklaşık üçte biri böbreklere gelir, her dakikada böbreklerden 1,2 litre ile 1,3 litre arasında kan geçer, 24 saatte böbreklerden yaklaşık 1500 litre kan geçer. Bu süre içinde her dakikada böbrekler 125 mL filtrat oluşturur. 24 saatte toplam 200 litre filtrat oluşmakta, fakat suyun neredeyse tamamı geri emildiğinden son oluşan idrar yaklaşık 1.5 litre/gün olmaktadır.
*İnsan vücudundaki toplam kapiller damarların uzunluğu yaklaşık 96000 km, diğer bir birimle yaklaşık 60000 mildir. Dünyanın çapı Ekvator'da 12756 kmdir. Yani, vücudumuzdaki kanın kat ettiği mesafe dünyanın Ekvator'daki çapının yaklaşık 7.5 katına eşittir.
*Yetişkin bir kişide deri alanı ortalama 1,2-2,3 m2'dir. Deri tek başına vücudun en ağır organı olup, toplam vücut ağırlığının % 16'sını oluşturmaktadır.

*İnsanın her bir hücresinde 0.0001 santimlik bir yapıda sıkıştırılmış vaziyette bulunan DNA uzunluğu yaklaşık 2 metredir ve bir toplu iğnenin başına sığacak büyüklüktedir.


*Güneş ile Dünya arasındaki mesafe yaklaşık 160 milyar kilometredir. Vücuttaki DNA'lar art arda getirildiğinde, bu mesafenin 600 katına ulaşmaktadır.
*Dakikada 60 kelime yazan bir kişi, günde sekiz saat çalışarak genetik bilgilerin yazımını ancak elli yılda bitirebilir.

*Kalp ağırlığı kadınlarda yaklaşık 250-280 gram, erkeklerde ise 280-300 gram arasında değişir. Kalp dakikada 60-80, günde 100000 ve yılda 37 milyon defa atar.


*Akciğerlerimiz normal şartlar altında günde iki milyon litreden fazla havayı içine çekmektedir
.
*Karaciğerin ağırlığı 1,5 kgdır. Tek bir karaciğer hücresi 500 farklı metabolik aktiviteyi devam ettirir.

*İnsan vücudunda yaklaşık 200 tip hücre tanımlanmıştır.

*İnsan yaklaşık 600 iskelet kasını birlikte çalıştırarak günlük yaşamındaki etkinlikliklerini devam ettirir. Tebessüm ettiğimizde 30 kasımızı çalıştırırız.

*Herhangi bir şeye temas ettiğimizde, beynimize yaklaşık 200 km/s hıza sahip bir mesaj göndeririz.

*Erişkin bir insanın ağzında 10000 kadar tat tomurcuğu vardır. Yaşlandıkça bu tat tomurcuklarının sayısı azalır.

*Vücudumuzun büyük bölümünde cm2 başına 100 kadar yağ bezi düşerken, yüz, alın ve kafa derisinde yağ bezlerinin sayısı cm2 başına 400-900'a kadar artar.

*İnsanda yaklaşık 3 milyon ter bezi deride vücut ısısının korunmasına yardım ederek, her gün terleme ile yaklaşık 1 litre suyu vücuttan atmaktadır.

*Günde yaklaşık bir litre tükürük üretiriz.

*Kokuyu 100 µm'lik bir kalınlığa ve 10 cm2'lik bir alana sahip olan koku epitelindeki koku kemoreseptörleri tarafından algılarız.

*Her bir göz küresini hareket ettirmek için 6 kas çalışır.


*Bir insanoğlu yaşamının yaklaşık yarım saatlik bölümünü tek bir hücre olarak geçirmektedir.


*Her yıl vücudumuzdaki atomların % 98'i yenilenmektedir.

*Beyine gelen ve beyinden çıkan sinir impulslarının hızı 274 km/saate ulaşabilir.

*İnsan vücudunda her saniyede 15 milyon kan hücresi yıkıma uğramaktadır.

*Bir insanın deri altında bulunan sinirlerin toplam uzunluğu 72 km civarındadır.

*Ortalama bir öksürüğün ağızdan çıkış hızı 96,5 km/saat'dir.


*Bir tat tomurcuğunun ortalama ömrü 10 gündür.

*Kalbimiz kanı yaklaşık 9 metre uzağına ulaştırabilecek yeterlilikte bir basınç üretmektedir.


*Vücudumuzdaki kemik adedi doğduğumuzda 300 iken, yetişkinlikte 206'ya düşer.

*İnsan bağırsağının ortalama yüzey genişliği 200 m2'dir. Bu alan insanın tüm dış yüzey alan genişliğinin ortalama olarak 100 katına yaklaşmaktadır.

*Çoğu insan dakikada 25 kez göz kırpmaktadır. Ortalama bir insan her yıl ortalama olarak 6,205,000 defa göz kırpar.

*Ortalama bir insan kafasının ağırlığı yaklaşık olarak 3,5 kilogramdır. Ortalama bir insanda kafa derisi üzerinde 100.000 civarında saç bulunur. Bu saçların ömrü 2 ile 4 yıla kadar çıkabilir.

*Ağzımızdan bir kelime çıkabilmesi için 72 farklı kasın etkileşime girmesi gerekir.

*Ortalama ömre sahip bir insanın yaşam sonuna kadar döktüğü deri ağırlığı yaklaşık olarak 18 kilogramı bulurken, aynı insanın bu süre sonuna kadar döktüğü kirpiklerinin uzunluğu 30 metrenin üzerindedir.

*Ortalama yaşam süresinde, ortalama bir insan yaklaşık olarak 65 litre gözyaşı döker.

*Ortalama yaşam süresinde, ortalama bir insanın yürüdüğü mesafe, yaklaşık olarak ekvatorun çapının 5 katı bir mesafeye denk düşmektedir.
*Midemizin ortalama bir bardak inek sütünü parçalaması yaklaşık 1 saat sürer.


*Bilimsel araştırma verileri çeşitli kitaplarda değişiklik göstermekle birlikte, insan serebral korteksi (beyin kabuğu) yaklaşık 2-4 mm kalınlığa sahip olup, yaklaşık 2200-2400 cm2'lik bir alan kaplamaktadır. Serebral korteksteki yaklaşık 25 milyar nöron, 100000 km'nin üzerindeki bir mesafeye ulaşan aksonlarla birbirine bağlı olup 300 trilyon sinaps (sinir hücreleri aralarındaki geçiş bölgeleri) içermektedirler. ( J. Nolte, The Human Brain. An Introduction to Its Functional Anatomy, 1999)

*İnsanda merkezi sinir sistemini teşkil eden omurilik yaklaşık olarak kadınlarda 43 cm., erkeklerde 45 cm. uzunluğunda olup 35-40 gramlık bir ağırlığa sahiptir.

*İnsanda vücut ısısı, açlık, susuzluk, uyku ve cinsellik dürtülerini kontrol eden beynin hipotalamus bölgesi yaklaşık 4 gramlık bir ağırlığa sahiptir.

*Yetişkin bir insan beyinciği (cerebellum) yaklaşık 150 gramdır.


*130 desibelin üzerindeki sesler insan vücudunda hasarlar meydana getirebilir. 90 desibelin üzerindeki sesler insanda işitme kaybına yol açabilir. İnsanlar için en sağlıklı ses aralığı 50 ile 60 desibel arasındadır.

*Kalp erkeklerde dakikada ortalama 70-72, kadınlarda ise dakikada ortalama 78-82 kere atar.

*İnsanlar 3000 ile 10000 arasında farklı kokuyu ayırabilmektedirler.

*Midemizin kendi kendisini sindirmemesi için her iki haftada bir mukus tabakasını yenilemesi gerekir.

*Dünyadaki insan populasyonunun yaklaşık % 11'ini teşkil eden solak insanlar, sıkıca kapanmış bir kavanozu sağ elini kullanan bir insandan daha kolay açabilirler. Bunun nedeni solak bir insanın, sağ elini kullanan bir insana kıyasla daha güçlü bir saatin tersi yönünde dönüş kuvveti uygulayabilmesinden ileri gelmektedir. Öte yandan sağ elini kullanan bir insan, aynı kavanozu solak bir insandan daha sıkı kapayabilir.

*Sağ elini kullananlar, solaklardan ortalama olarak 9 yıl daha uzun yaşarlar.

*Ortalama bir insanın uykuya dalması yaklaşık 7 dakika sürer.
*İnsan bağırsağında bulunan faydalı bakteri sayısı, insan vücudunda bulunan hücre sayısına eşittir.

*Vücudunuzdaki en ufak kemik kulağınızdadır ve üzengi kemiği (stapes) diye adlandırılır. Sadece 1.98-4.3 mg ağırlığına sahip olan bu kemik, 2,5-3,3 mm uzunluğunda olup bir pamuk lifinden daha incedir. Vücudumuzdaki en ufak kas da yine kulağımızda bulunan stapedius kasıdır. Öte yandan orta kulak zarı sadece 0.1 mm kalınlığındadır ve yaklaşık 14 mg'lık bir ağırlığa sahiptir.

*Yüzümüzde 60 adet kas vardır. Gülümsemek kaşları çatmaktan daha kolaydır. Gülümsemek için 20 kası çalıştırmamız gerekirken, kaşlarımızı çatmak için 40'ın üstünde kası çalıştırmamız gerekmektedir.

*Vücudumuzda 639 civarı kas bulunmaktadır. Kaslar vücudumuzun toplam ağırlığının yaklaşık 2/5'ini oluşturmaktadır. Vücudumuzdaki en küçük kas kulağımızın derinliğinde bulunan ve işitmede fonksiyonel olan stapedius kası iken, vücudumuzun en büyük kası kalçamızda bulunan "gluteus maximus" kasıdır. Gluteus maximus yürürken ve koşarken bacağımızı kuvvetli bir biçimde geriye doğru itmekte fonksiyonel olan kastır. Vücudumuzdaki en uzun kas ise sartorius kası olup kalçayı büken ve dışarıya doğru iten kastır.

*Göz kası tüm vücudun en hızlı tepki gösteren kasıdır.

*Günde yaklaşık yarım litre suyu nefes yoluyla dışarı atarız. Bunun delili bir camın üzerine üflediğimizde gördüğümüz su buharıdır.

*Akciğerlerdeki kapiller damarlar uç uca getirildiğinde 1600 km'lik bir uzunluğa ulaşır.

*Dinlenme anındaki bir kişi genellikle dakikada 12 ile 15 arasında nefes alır.
*Yetişkin bir insanda akciğerlerin yüzey alanı yaklaşık olarak 75 m2'dir. Derinin yüzey alanı ortalama olarak 16 m2 olarak alındığında, akciğerlerin yüzey alanının derinin yüzey alanının yaklaşık 5 katına eşit olduğu görülmektedir.
*Kaydedilmiş en yüksek "hapşırma hızı" 165 km/saattir.
*Sağ akciğerimiz, sola kıyasla daha geniştir.
*Beyninizin sağ ve sol yarımküresini birleştiren hat olan corpus callosum 300 milyondan fazla akson içermektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder