21 Mayıs 2010 Cuma

EVRENDEKİ HAKİKATLER SAMANYOLU GALAKSİSİNDEKİ MUCİZEVİ ORANLAR


Güneş Sistemi'nin yapısını incelediğimizde son derece hassas bir denge ile karşılaşırız. Güneş Sistemi'ndeki gezegenleri, sistemden çıkarak dondurucu soğukluktaki "dış uzay"a savrulmaktan koruyan etki, Güneş'in "çekim gücü" ile gezegenin "merkez-kaç kuvveti" arasındaki dengedir. Güneş sahip olduğu büyük çekim gücü nedeniyle tüm gezegenleri çeker, onlar da dönmelerinin verdiği merkez-kaç kuvveti sayesinde bu çekimden kurtulur. Ama eğer gezegenlerin dönüş hızları biraz daha yavaş olsaydı, o zaman bu gezegenler hızla Güneş'e doğru çekilir ve sonunda Güneş tarafından büyük bir patlamayla yutulurlardı. Bunun tersi de mümkündür. Eğer gezegenler daha hızlı dönseler, bu sefer de Güneş'in gücü onları tutmaya yetmeyecek ve gezegenler dış uzaya savrulacaklardı. Oysa çok hassas olan bu denge kusursuz bir şekilde kurulmuştur ve sistem bu dengeyi koruduğu için devam etmektedir.
Bu arada söz konusu dengenin her gezegen için ayrı ayrı kurulmuş olduğuna da dikkat etmek gerekir. Çünkü gezegenlerin Güneş'e olan uzaklıkları çok farklıdır. Dahası, kütleleri çok farklıdır. Bu nedenle, hepsi için ayrı dönüş hızlarının belirlenmesi lazımdır ki, Güneş'e yapışmaktan ya da Güneş'ten uzaklaşıp uzaya savrulmaktan kurtulsunlar.
Bunlar, Güneş Sistemi'ndeki ihtişamlı dengenin birkaç delilidir. Dev gezegenleri ve tüm Güneş Sistemi'ni düzene sokan ve devamlı olmasını sağlayan dengenin tesadüfen ortaya çıkamayacağı akıl sahibi her insanın kolaylıkla anlayabileceği bir gerçektir. Bu düzenin ince ince hesaplandığı çok açıktır. Üstün bir güç sahibi olan Allah evrende yarattığı kusursuz detaylarla bize her şeyin kendi kontrolü altında olduğunu göstermektedir.



EVRENDEKİ MUCİZE DİNAMİK : HIZ

Dünyamız kendi etrafındaki dönüşünü biraz daha yavaş gerçekleştirseydi ya da vücudunuzdaki kan şu andakinden biraz daha yavaş bir şekilde damarlarınızda dolaşsaydı ne olurdu? Peki ya Güneş’ten gelen ışık yeryüzüne bu kadar yüksek bir hızla ulaşmasaydı? Belki bu konular hakkında hiç düşünmemiş olabilirsiniz, ancak tüm bu olayların en uygun hızla gerçekleşiyor olması, hayatımızı sürdürebilmemiz için vazgeçilmez bir unsurdur.

Bizler hiç farkında değilken hem kendi vücudumuzda hem de çevremizde hayatımızı sürdürebilmemiz için gerekli olan işlemler, tam da olmaları gereken süratle gerçekleşirler. Bu hızı örneğin beyin hücrelerinin hızla birbirleriyle iletişim kurmalarında, gözden, kulaktan, burundan, dilden ve deriden gelen sinyallerin hızla elektrik sinyaline çevrilip sinir hücreleri aracılığıyla beyne ulaşmasında, bitkilerin fotosentez gibi son derece kompleks bir işlemi gerçekleştirmelerinde, bizden milyonlarca kilometre uzakta olan Güneş'in ışığının olağanüstü bir hızla bize ulaşmasında, sesin hızında ve daha pek çok olayda görebiliriz.

Bu işlemlerdeki olası bir saniyelik bir gecikme bile insanlara büyük zararlar verebilecekken böyle bir gecikme hiçbir zaman yaşanmaz. Tüm işlemler en uygun süratle, kusursuzca gerçekleşir. Bizler de bu sayede hayatımızı hiçbir aksaklık yaşamadan sürdürebiliriz.
EVRENDEKİ HIZ

Sürat Evrenin Yaratılışında Başlıyor: Atomdaki Hız






Yaşamdaki sürati öncelikle evrenin en küçük yapıtaşı olan atomda inceleyelim. Her atom, bir çekirdek ve çekirdeğin uzağındaki yörüngelerde dönen elektronlardan oluşmuştur. Çekirdeğin içinde ise proton ve nötron ismi verilen başka parçacıklar vardır. Elektronların atom çekirdeği çevresindeki dönüşleri, yörünge adı verilen yollarda, çok büyük bir düzen içinde ve hiç durmaksızın gerçekleşir. Elektronlar çok çeşitli hızlara sahip olabilirler. En güçlü mikroskopların bile göremeyeceği kadar küçük bir alanda dönüp-duran onlarca elektron, çekirdeğin çevresinde farklı yörüngelerde dönerler ve saniyede 1000 km. gibi olağanüstü bir hıza sahiptirler. Bu sürat, bir saniye içinde İstanbul'dan Antalya'ya gidebilmek anlamına gelir. Ayrıca bu yüksek hıza rağmen elektronlar birbirleriyle çarpışmazlar.

Gezegenlerin Dönüş Hızı



Güneş Sistemi'nin yapısını incelediğimizde, her detayda çok hassas bir denge ve ince bir ayar ile karşılaşırız. Eğer gezegenlerin dönüş hızları biraz daha yavaş olsaydı, o zaman bu gezegenler hızla Güneş'e doğru çekilirler ve sonunda Güneş tarafından büyük bir patlamayla yutulurlardı. Bunun tersi de mümkün olabilirdi. Eğer gezegenler daha hızlı dönselerdi, bu sefer de Güneş'in çekim gücü onları tutmaya yetmeyecek ve gezegenler uzaya savrulacaklardı.

Oysa çok hassas olan bu denge, her an her saniye kusursuz bir biçimde işlemektedir. Ayrıca söz konusu dengenin her gezegen için ayrı ayrı kurulmuş olduğuna da dikkat etmek gerekir. Çünkü gezegenlerin Güneş'e olan uzaklıkları da kütleleri de çok farklıdır. Bu nedenle, hepsinin ayrı birer dönüş hızı vardır.

Dünya’nın Dönüş Hızı



Dünya sadece 24 saatlik bir süre içinde kendi etrafındaki dönüşünü tamamlar ve bu sayede geceler ve gündüzler kısa sürer. Kısa sürdükleri için de gece ile gündüz arasındaki ısı farkı çok azdır. Dünya'nın kendi etrafındaki yüksek dönüş hızı yeryüzündeki ısının dengeli dağılımına yardımcı olur. Böylece pek çok canlının yaşayabileceği ideal ısı ortamı oluşur. Eğer bu hız gereken seviyede olmasaydı, canlılar için yeryüzü yaşanması olanaksız bir yer haline gelecekti.

Yağmur Damlasındaki Hız

Her yağmur damlası yeryüzüne rahatsızlık vermeyecek bir hızda iner. Oysa yağmur damlası büyüklüğünde ve ağırlığında herhangi bir cisim, 1200 metreden bırakıldığında giderek hızlanır ve yere yaklaşık saatte 558 km. hızla düşer.





Ancak yağmur damlasının yeryüzüne iniş sürati saatte 8 ile 10 km. arasındadır. Yağmur damlalarını inceleyen araştırmacılar, bu damlaların atmosferin sürtünme etkisini artıran ve yere düşüşünü yavaşlatan bir şekle sahip olduğunu bulmuşlardır.

Eğer yağmur damlaları saatte 558 km. hızla gökten yağmış olsaydı, çarptığı herşeyi yıkacak ve Dünya üzerinde canlıların yaşaması imkansız hale gelecekti.
Bütün bunlar tabiatın ve canlıların tesadüfler sonucunda oluşmadığını, Allah tarafından kusursuzca yaratılmış olduğunu gösteren önemli delillerdendir.



DAĞLARIN SOĞUK OLMASININ NEDENİ



İdeal gaz denklemi ile de ifade edildiği gibi hava sıcaklığı ile atmosferik basınç birbirleri ile doğru orantılıdır. Bu nedenle, dağ gibi yükseltilerde hava basıncı düştükçe hava sıcaklığı her zaman azalır. Bunun tersi de doğrudur. Yani hava parselleri alçaldıkça ısınır. 150 milyon kilometrelik uzaklıkta olan güneşe bir kaç metre uzak ya da yakın olmanın fazla bir anlamı yoktur. Bu nedenle dünya güneşe en yakın olduğu aylar kışı, en uzak olduğu aylar yazı yaşamaktayız. Diğer bir deyişle mevsimlerin oluşumunda da güneşe yakınlık değil; güneş ışınlarının geliş acısı rol oynar...

Yeryüzündeki bütün detaylarda olduğu gibi, dağlarda da tecelli eden Allah'ın sonsuz sanatıdır. Yaşadığımız Dünya'yı bizim için kusursuz bir biçimde Allah yaratmıştır. İnsana düşen ise dünya üzerinde bu ihtişamlı yapıları görerek, Allah'a kulluk etmeyi hayatının en önemli gerçeği olarak kabul etmesi ve sadece bunun için çalışmasıdır. Çünkü insan sayısız nimete muhtaçtır ama Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır.



YILDIRIM NEDEN SİVRİ YERLERE DÜŞER?



Çünkü bir iletkendeki en kuvvetli elektrik alanı keskin kenarlarında veya uçlarında oluşur. Bu da sivri uç ve kenar gibi yerleri yıldırım düşmesi için iyi bir hedef haline getirir.

Ve demiştiniz ki: "Ey Musa, biz Allah'ı apaçık görünceye kadar sana inanmayız." Bunun üzerine yıldırım sizi (kendinizden) almıştı. Ve siz bakıp duruyordunuz. (Bakara Suresi / 55)



KAR VE YAĞMUR TANELERİNDEKİ MUCİZEVİ FARKLILIKLAR



Mikroskobik özel analiz teknikleri ve fotoğraflar ile kar kristallerinin şeklini ve büyüklüklerini belirlemek mümkün. Kar kristallerinin şekli büyük ölçüde oluştukları yerdeki hava sıcaklığına bağlıdır. Buluttan kar kristali olarak düşmeye başladıktan sonra da kristalin şekli içinde düştüğü havanın sıcaklığı ve nemi ile birlikte çevresinde çarpıştığı aşırı soğumuş sıvı su damlacıkları, kar ve buz kristallerine göre de sürekli olarak değişime uğrar. Sonuç olarak bu kadar çok ve farklı faktör tıpa tıp aynı olmadığı sürece kar kristalleri de aynı şekil ve büyüklükte olamaz.

Yağmur damlalarının şekli çocuk kitaplarında çizildiği gibi bir gözyaşı damlası şeklinde değildir. Çok küçükken yuvarlaktır, sonra altı düz hamburger ekmeği kadar büyüdükten sonra havanın kaldırma kuvveti nedeniyle parçalanıp tekrar küçük ve yuvarlak damlacıklara dönüşürler. Her yağmur damlasının da bir diğerine tıpa tıp benzediği söylenemez. Fakat yağmur damlalarının basit küresel şekli, kar kristallerinde bulunan ayrıntılı bir fraktal yapıdaki kadar ayrıntılar içermemektedir. Bu nedenle yağmur damlalarının bir birine çok benzediği düşünülür.

Neden tüm kar tanelerinde altıgen simetri vardır ve neden her biri diğerlerinden farklıdır? Kenarları neden düz değil de köşeli bir yapıdadır. Benzer soruların cevaplarını bilim adamları hala çözmeye çalışmaktadırlar. Ancak apaçık ortada olan bir gerçek vardır; Allah, yaratmada hiçbir ortağı olmayan, sonsuz güç sahibi olan ve her şeyi örneksiz olarak yaratandır.



KUZEY YARI KÜRE, GÜNEY YARI KÜREDEN DAHA SICAKTIR



Bu sorunun yanıtı olarak Kuzey Yarı Küre’nin yazlarıyla Güney Yarı Küre’nin yazlarını karşılaştırabiliriz. Kuzey Yarı Küre’de yazlar daha sıcak geçer. Bunun nedeni, Kuzey Yarı Küre’de, Güney Yarı Küre’dekine göre karaların daha fazla olmadısır. Karaların “spesifik ısı kapasite”si denizlerinkinden oldukça düşüktür. Diğer bir deyişle, denizler ısıyı daha fazla tutarken, karalar bunu yapamazlar. Karalar daha hızlı ısınırlar ve daha hızlı soğurlar.
Bu üstün tasarım, herşeyi örneksiz ve kusursuz yaratan Allah'ın eseridir. Kuran'da Allah'ın Bedi (örnek edinmeksizin yaratan) sıfatı şöyle haber verilir:
"Gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır…" (Enam Suresi, 101)



GÜNEŞİN FARKLI RENKLERİ

Güneş ışığı beyaz görünmekle birlikte, görebildiğimiz bütün renklerdeki ışığın karışımıdır. Eğer bir nesneyi mavi görüyorsak, bunun nedeni, bu nesnenin yalnız maviyi yansıtıp öteki renkleri soğurmasından kaynaklanır. Güneş ışığı, bize ulaşmadan önce kalın bir atmosfer katmanından geçer. Bu sırada bazı renkler atmosfere saçılır. En çok saçılan renk mavi olduğundan, atmosferi mavi görürüz. İçerdiği mavi renk süzülen güneş ışığı, sarıya yakın görünür. Güneş, ufka ne kadar yakınsa, o kadar kalın bir atmosfer katmanını geçer. Bu nedenle Güneş doğarken ve batarken daha kırmızı görünür. Atmosferin geçirgenliği, yalnızca hava katmanının kalınlığına değil, içerdiği su buharı gibi gazlar ve toza da bağlıdır.



Bazı günler, Güneş’in özellikle batarken normalden daha kırmızı ve sönük göründüğünü fark etmişsinizdir. İşte bunun nedeni, atmosferdeki su buharı ve tozdur. Atmosfer, genellikle akşamları daha tozlu olur. Çünkü, yeryüzünün ve havanın gün boyunca ısınması, atmosferde çalkantılara yol açar. Toz tanecikleri de böylece atmosfere yayılır. Bunun yanında, özellikle büyük kentlerdeki kirli hava katmanı da güneş ışınlarını soğurur. Hava kirliliği genellikle akşam saatlerinde arttığından, Güneş batarken onun iyice soluk görünmesine yol açar.

Tüm evreni, yıldızları, gezegenleri, dağları ve denizleri kusursuzca yaratan, insana ve tüm canlılara hayat veren, her şeyi yoktan var etmeye güç yetiren, yarattıklarını insanın emrine veren, sonsuz güç ve kudret sahibi olan Allah'tır. İçinde yaşadığı Dünya'daki ihtişamlı yapıyı gören her insana düşen hemen Allah'a yönelmek, tüm yaşamında Allah'ın rızasına uygun davranışlarda bulunmak; O'nun yarattıklarına, verdiği nimetlere şükretmek, bütün bu güzellikleri veren Allah'a yakın olmak, O'nu dost ve vekil edinmektir. Bütün bunların sahibi olan Allah hamde layık olandır.



YILDIRIMIN YÖNÜ



Basit bir şekilde tanımlamak gerekirse yıldırım, gökyüzünde elektrik boşalmasından ibaret büyük bir kıvılcımdır. Yıldırım bir bulutun içinde, bir buluttan başka bir buluta ve buluttan etrafını saran havaya arasında da olabilir. Diğer bir deyişle yıldırım hem yerden gökyüzüne, hem de bulutlardan yerdeki bir cisme doğru oluşur. Bununla birlikte yıldırımları çoğu bulutların içince olur; sadece yüzde 20'si bulut ile yer (yer-bulut veya bulut-yer) arasındadır.

Gök gürültüsü O'nu hamd ile, melekler de O'na olan korkularından tesbih ederler.. O, yıldırımları gönderip bununla dilediğine çarpar; onlar ise Allah hakkında çekişip-tartışırlar. O, gücü (ve cezası) pek çetin olandır. (Ra’d Suresi/ 13)



KAR NEDEN BEYAZDIR?



Bir elma kırmızı görünür, çünkü elma yüzeyi ışıktaki renklerin çoğunu yutar ve sadece kırmızı ışık gözümüze yansıyınca elma yüzeyini kırmızı olarak görürüz. Benzer şekilde, bir kar kristalinin üzerine güneş ışığı düştüğünde güneş ışığı kar kristali tarafından bir kaç kez saçılır. Işığın hiçbir kısmı diğerine nazaran daha fazla yutulmaz, ve saçılmaz. Böylece, ışıktaki tüm renkler eşit olarak geri yansıtıldığından karın rengi güneş ışığı gibi beyaz olarak görülür.

Allah'ın boyası... Allah(ın boyasın)dan daha güzel boyası olan kimdir? Biz (yalnızca) O'na kulluk edenleriz. (Bakara Suresi/ 138)



HAVA ILIKKEN DOLU NASIL YAĞABİLİYOR?

Dolu taneleri değişik zamanlarda ve farklı koşulların egemen olduğu atmosfer bölgelerinde oluşur. Dolunun, cumulo-nimbus bulutlar içinde oluştuğu sanılır: bu bulutlar içinde düşey hareketlerin yoğun olması, en alçak tabakalarla doruk tabaka arasında birçok gidip gelmenin gerçekleşmesine yol açar. Bu süreç, bulutların doruğunda bulunan buz billurlarının yaz aylarında bile oluşmasına olanak verir. Ilık havalarda oluşmasının nedeni, yerden yükselen sıcak havanın yukarı doğru türbülanslı akım ve yüksek bulutlar yaratması sonucu bu bulutların buz billurlarını dolu oluşmasına yol açacak kadar uzun süre yukarılarda tutabilmesidir.



Dolu taneciklerinin çapı 0,5 – 2 cm arasında değişir; bununla birlikte 7-8 cm çapında ve en irilerinin ağırlığı 1 kg’ı bulan tanelere de rastlanmıştır. Dolu tanelerinin yapısı çoğunlukla yapraksıdır: beyaz ve yarı saydam buz kütlelerinin saydam buzla almaşık olarak çevrelediği bulgursu dolu taneleri.

1360 yılında Paris’i kuşatan yüzlerce İngiliz askerinin ölmesine neden olan dolu fırtınası, Kral III. Edward’ın bu kuşatmadan vazgeçip Fransa’yı alamadan geri çekilmesine neden olmuştur.

Burada gördüğümüz bu birkaç küçük detay bile, onun muhteşem yapısıyla birlikte Allah tarafından yaratıldığını görebilmek için yeterlidir.



AURORA BOREALIS (KUZEY IŞIKLARI)

Aurora borealis (kuzey ışıkları) ve aurora australis (güney ışıkları) –güneşteki fırtınalar sonucu meydana gelip kutuplarda geceleri görülen renkli ve hareket eden ışıklar-, insanoğlunu her zaman büyülemiş, ve insanlar bu olağanüstü doğa olayını görmek için binlerce kilometre yol kat etmeyi göze almışlar. Kuzey manyetik kutbu çevreleyen aurora borealis ve güney manyetik kutbu çevreleyen aurora australis, solar rüzgarlarla gelen hayli yüksek oranlarda yüklü elektronların dünya atmosferindeki elementlerle etkileşime girmesiyle oluşur. Solar rüzgarlar, güneşten yaklaşık saatte 1 milyon mil hızla uzaklaşırlar. Ve güneşten ayrıldıktan şöyle böyle 40 saat sonra, yeryüzü çekirdeğinin ürettiği manyetik güç çizgilerini izleyerek manyetosfere girerler. Burası gözyaşı damlası (söbe) biçiminde ve oldukça yüksek oranlarda yüklü elektrik ve manyetik alanlar bölgesidir.




Elektronlar yeryüzünün en üst atmosferine girdiklerinde, yerkabuğu yüzeyinden 20 ila 200 mil yukarıdaki yüksekliklerde oksijen ve nitrojen atomlarıyla karşılaşırlar. Aurora’nın rengi, hangi atomla çarpıştığına ve karşı karşıya geldikleri yüksekliğe bağlıdır.

• Yeşil - oksijen, 150 mil yüksekliğe kadar
• Kırmızı – oksijen, 150 mil yüksekliğin üstü
• Mavi – nitrojen, 60 mil yüksekliğe kadar
• Mor/eflatun – nitrojen, 60 mil üstündeki yükseklikler

Tüm manyetik ve elektriksel güçler, sürekli kayan kombinasyonlarda birbirleriyle etkileşirler. Bu kaymalar ve akışlar, 50,000 voltta 20,000,000 ampere kadar ulaşabilen atmosferik akımlar boyunca aurora’nın (ışığın) “dansı” şeklinde görülebilir. Bunun tersine evlerimizde, akımın akışı 120 voltta 15-30 amperi aştığında akım kesiciler tarafından kesilir.

Aurora’lar (renkli ışıklar) genellikle, coğrafi kutuplarda değil de manyetik kutuplarda merkezlenen ve kabaca kuzey kutup (arktik) dairesi ve güney kutup (antarktik) dairesine denk gelen yerlerde, “ışık söbeleri” boyunca meydana gelirler. Ancak, bolca güneş lekelerinin olduğu zamanlarda, bu ışıkların biraz daha güneye kaydıkları görülür. Güneş lekeleri olayı 11’er yıllık devrelerde meydana gelir. Şu sıralardaki etkinlik 2001 ve 2002 yıllarında gerçekleşmiştir, dolayısıyla bu dönemde ışıkları normal menzillerinin dışında da görebilme olasılığı bu dönemde iyi olmalıdır.

Tüm evreni yoktan var edip, sonra da onu dilediği biçimde tasarlayıp düzenleyen yegane kudret , elbette ki Kuran'daki ifadeyle "tüm alemlerin Rabbi" olan Allah'tır. Kuran'da belirtildiği gibi,Allah,” göğü bina etmiş, sonra ona belli bir düzen vermiştir.” (Naziat Suresi, 27-28)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder